Entropi, evrim ve psikoloji arasındaki bağlantıyı anlamak, insan zihninin işleyişine dair önemli bir perspektif sunar. Bu yazıda, Termodinamiğin İkinci Yasası olarak bilinen entropi yasasını ele alıyoruz. Tabi ki bunu psikoloji bilimi çerçevinden bşr yaklaşımla yapıyoruz.
Entropiye Bakış Anahtar Noktalar
İçerik Tablosu
- Entropi, kapalı bir sistemde düzensizliğin her zaman arttığını belirten bir fiziksel yasadır.
- Evrim, homeostazı sürdürmek için enerji harcayan “anti-entropik” adaptasyonları seçer.
- Kararlı psikolojik fenomenler, enerjiyi biyopsikososyal düzeni korumaya yönlendiren “anti-entropik” adaptasyonlar olarak ortaya çıkar.
Her Doğan Şey Çürümek Zorundadır.
Platon – Devlet
Entropi Yasası
Entropi Yasası, Termodinamiğin İkinci Yasası olarak bilinir ve enerjinin kapalı bir sistemde her zaman yüksek konsantrasyondan düşük konsantrasyona doğru yayıldığını belirtir. Örneğin, sıcak bir kahve çevresine enerji yayarak zamanla soğur; bu durum düzensizliği artırır. Bu süreç, evrendeki düzenin hem nadir hem de geçici olduğunu açıkça gösterir.
İnsanlar ise biyolojik, zihinsel ve sosyal düzenlerini korumak için sürekli enerji harcarlar. Bireyler, enerji girişlerini kontrol eder ve belirli psikolojik mekanizmalar geliştirerek entropiye karşı koyarlar.
Entropi Yasası, aynı zamanda düzensizliğin istatistiksel bir zorunluluk olduğunu ifade eder. Örneğin, bir kumdan kale yapmak için yalnızca birkaç yöntem vardır. Bu kaleyi yıkmanın sonsuz sayıda yolu vardır. Maddenin ya da herhangi bir etkileşimin olası durumlarının büyük çoğunluğu düzensiz bir kaos oluşturur. İnsanlar düzenli yapılarını yalnızca yüksek enerji harcayarak koruyabilir. Ancak uzun vadede, enerji desteği kesildiğinde, entropi kaçınılmaz olarak artar.
Entropi ve Psikoloji: Bunların Psikoloji İle Ne Alakası Var ?
Psikolojik fenomenler, bireylerin düzeni koruyarak entropiye direnç gösterdiği yapıların bir yansımasıdır. Örneğin, stresle başa çıkmak, düzenli bir yaşam tarzı benimsemek ve sosyal bağları güçlendirmek, bireyin zihinsel ve duygusal istikrarını korumasını sağlar.
Entropi ve Psikolojinin Birinci Yasası
“Psikolojinin Birinci Yasası” başlıklı makalenin yazarları, psikolojinin fizik ve biyoloji hakkındaki yanlış anlamalardan etkilenen bir alan olduğunu öne sürer ve aynı zamanda bu alana yapıcı eleştiriler yöneltirler. Dolayısıyla, makaleyi okuyanlar, bu eleştiriler ışığında metni daha çok bir biyoloji incelemesi gibi algılar. İlginç bir şekilde, ben de bu durumu fazlasıyla tanıdık buluyorum. Bunun sebebi yazarlar, fizik veya biyoloji eğitimi almadan psikoloji alanında yıllardır çalıştığımı vurgulayarak beni örnek gösterirler.
Bu bağlamda, psikolojiyi önemsediğiniz takdirde, entropiyi neden dikkate almanız gerektiğini açıklayabilecek en uygun ya da en uygunsuz kişi olarak beni görebilirsiniz. Dahası, bu yaklaşım psikolojiye kavramsal bir derinlik katabilir. Özellikle, son yıllarda giderek dikkat çeken ve bireylerin enerji rezervlerini hızla tüketen tükenmişlik sendromu kavramını da bu çerçevede ele almak büyük önem taşıyor.
Bir çoğumuz, dünyamızdaki düzenin ne kadar değerli olduğunu fark eder ve onu ciddiye alır. Ancak, matematik ve doğa bilimlerindeki evrensel yasaları incelediğimizde, evrenin çoğunlukla düzensiz bir yapı sergilediğini görürüz. Üstelik, her düzenli yıldız veya galaksi oluşumuna karşın, milyarlarca ışıkyılı boyunca uzanan boş ve kaotik alanlar da mevcuttur. Daha da ilginci, enerjisini sürekli yenileyerek kendi yapısını koruyan, kendine yeten ve düzenli bir bütün oluşturan sistemlere—yani hayata—ender rastlarız.
Entropi ve Tükenmişlik
Bu noktada, pek çok araştırmacı, düzeni ve düzensizliği anlamlandırmak adına entropi kavramına başvurur. Nitekim, tükenmişlik sendromu adını verdiğimiz psikolojik olgu da insan zihninin, belirsizlik ve kaos içeren çevresine uyum sağlarken ne kadar yoğun bir enerji harcadığını gözler önüne serer. Bu zorlu uyum süreci, hem fiziksel hem de zihinsel kaynakları zamanla tüketebilir ve iş ile özel yaşamda denge sorunlarına yol açar…
Araştırmacılar, tükenmişlik sendromunda ortaya çıkan enerji kaybı ve duygu-durum bozukluklarının entropiyle yakından ilişkilidir. Başka bir ifadeyle, insanlar düzensizliğin hâkim olduğu ortamlarda sürekli bir denge arayışı içindedir. Bu durum, duygu ve düşünce düzeyinde önemli zorlanmalara sebep olur. Dolayısıyla, insanın hem iç hem de dış dünyasında düzen kurma çabası, bir bakıma entropiyi yönetme girişimi olarak yorumlar.
Sonuç olarak, “Psikolojinin Birinci Yasası” başlıklı makalenin yazarları, psikolojiye yönelik eleştirilerinde ve biyolojiyle kurdukları yakın ilişkide, entropiye dayanan bir bakış açısının önemini yeniden vurgular. Ayrıca, tükenmişlik sendromu psikolojik süreçleri enerji, düzensizlik ve sistemik perspektiften değerlendirdiğimizde, entropi bize ufuk açıcı ipuçları sunar. Bu nedenle, ister psikoloji camiasında ister başka alanlarda faaliyet gösteren kişiler olsun, entropi kavramını daha iyi kavrayarak önemli katkılar sağlar.
Entropiyi Önlemenin Yolları
Psikolojik düzenin korunması, bireyin hem biyolojik hem de sosyal kaynaklarını etkili bir şekilde kullanmasıyla sağlar. İşte entropiye karşı bireysel düzeni artırmanın bazı yolları:
- Meditasyon ve Mindfulness: Duygusal dengeyi sağlayarak zihinsel düzeni artırır.
- Sağlıklı Alışkanlıklar: Egzersiz, beslenme ve uyku düzeni gibi alışkanlıklar bireyin enerji dengesini korur.
- Duygusal Destek: Sosyal ilişkilerden gelen destek, bireyin zihinsel dayanıklılığını artırır.
Entropi ve Steven Pinker’ın Evrim ve Bilgi Kavramları Üzerine Görüşleri
Steven Pinker, entropi, evrim ve bilginin birbiriyle bağlantılı olduğunu savunur. Evrim, entropiye karşı düzeni koruyan özellikleri seçerken, bu süreç bilgi üretimini destekler. Pinker’a göre bilgi, çevresel koşullara uyum sağlamaya yardımcı olan ve bireyin düzenini korumasını sağlayan kritik bir unsurdur.
Referans
Pinker, S. (2019). Artık aydınlanma. Penguen Kitapları.
Tooby, J., Cosmides, L., & Barrett, HC (2003). Termodinamiğin ikinci yasası, psikolojinin birinci yasasıdır: evrimsel gelişim psikolojisi ve tandem teorisi, koordineli kalıtım: Lickliter ve Honeycutt (2003) üzerine yorum. Psikolojik bülten, 129(6), 858-865. https://doi.org/10.1037/0033-2909.129.6.858